- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TANITIM
Ünlü Karkuyna ailesinin 9 yaşındaki küçük kızı Melna her zamanki gibi rahat ve sıkıcı hayatını yaşıyordu. Yine sıradan bir geceydi. Yatağına uzandı ve uyudu. Fakat kalktığında kendisini bir meydanın ortasında bulacağını kim bilebilirdi ki?! Uyanması ile beraber yüzleşmesi gereken büyük ve anlamsız sorunların gelişi bir oldu. Tüm bunların yanı sıra Melna o boyuttaki Fresta'ydı! (Seri sitemize ait Türk yapımı bir noveldir.)
1. Bölüm: Neredeyim?!
İnsanların isteyebileceği herşeye sahipti.
Sınırsız para, ünlü bir aile, iyi arkadaşlar,
hizmetçiler, oyuncaklar, elbiseler ve dahası... İstenebilecek herşeye
zaten sahip olan 9 yaşındaki küçük bir
kız...
Melna Karkuyna
Yine sıradan bir gece...
Hergün olduğu gibi evin yaşlı hizmetçisi Anna elinde bir bardak süt ile kapıdan içeriye girdi.
"Küçük hanım, sütünüzü getirdim."
"Teşekkür ederim Anna. Şuraya bırakabilirsin."
Anna sütü Melna'nın yatağının yanındaki komidine bıraktı.
"Ah, Anna! Bu arada masanın üzerindeki kitapları okudum. Onları kütüphaneye bırakabilir misin?"
"Elbette, küçük hanım."
Anna masanın üzerindeki kitapları aldı ve kısaca inceledi.
"Küçük hanım, bu kitapların bazıları sizin yaşıtlarınızın anlayabileceği kitaplar değil. Ayrıca içinde birçok telaffuzu zor kelime var. Bu kitapları anlayabiliyor musunuz?"
"Tabii ki. Bu küçük hanım bu kitapları rahatlıkla anlayabiliyor!"
"Küçük hanım siz her zaman yaşıtlarınıza göre daha olgun ve zeki oldunuz. Bunları anlayabilmenize şaşmamalı!"
"Beni çok övüyorsun Anna. Bugün oldukça uykum geliyor. Erkenden yatacağım."
"O halde ben çıkıyorum küçük hanım. Size iyi uykular."
Anna lambayı kapattı ve sessizce
odadan çıktı. Melna yavaş yavaş uykuya
dalıyordu. Gözlerini yumdu ve uyuyakaldı.
------------------------------------------------------------------
Dalların arasından sızan güneş ışığı
Melna'nın gözlerine vuruyordu. Gözlerine
çarpan güneş ışığı ile uyandı. Henüz uyku sersemiydi.
"Aah, heryerim tutulmuş.. "
Melna, sağına ve soluna baktı. Sonunda yavaş yavaş kendine geliyordu.
"Huh? NEEEEE?!! BURASI BENİM ODAM DEĞİL!!! NEREDEYİM BEN?!!"
Melna şaşkına dönmüştü. Şaşırmaması imkansızdı zaten. Çünkü gece uykuya daldığı odasında değilde büyükçe bir
meydandaki bir dükkanın önünde
uyanmıştı. Fakat şaşkına dönmesiyle beraber etrafındaki insanların bakışlarını da üzerine toplamıştı. İnsanlar kısa bir süre ne olduğunu anlamadıkları için baksalarda sonuçta sadece geçip gittiler. Melna hala ne olduğunu anlayabilmiş değildi.
"Rüyada mıyım acaba?"
Melna rüyada olup olmadığını anlamak için elini hafifçe cimcirdi.
"Aovv, anlaşılan rüyada değilim."
Melna rüyada değildi. Bu yaşadıkları gerçekti. Bu durumda yapılacak en iyi şey etrafı incelemekti.
Bağırma sesini duyan dükkanın sahibi Melna'nın yanına geldi.
"Dükkanımın önünde niye bas bas bağırıyorsun! Müşterileri kaçıracaksın!"
"Bana mı seslendiniz?"
"Sen ya, başka dükkanımın önünde uyuyupta sabah sabah bağıran biri var mı?!"
Dükkanın sahibinin aniden ona
seslenmesi Melna'yı şaşırtmış ve korkutmuştu.
Sessizce dükkanın önünden çekildi.
Kendini çok yorgun hissediyordu. Etrafı
ve kendini yavaşça süzdü. Etrafta garip
kıyafetli insanlar vardı. Dahası kendi
üzerinde bulunan kıyafette eskimiş bir
kıyafete benziyordu. Bu kendi kıyafetleri
değildi. Önünde bulunan yağmur
suyundan birikmiş olan minik gölette
kendine baktı. Gökyüzü mavisi saçları
yıpranmıştı ve toz içindeydi. Vücudunun
her yeri ağrıyordu ve yara bere içinde
kalmıştı . Nasıl bu hale gelmişti? Burada
ne arıyordu? Belki de uyurken buraya
kadar gelmişti. Bir uyurgezer olabilir miydi? Ya da kaçırılmışmıydı?
Melna bir kapı gıcırdaması duydu. Bu daha demin onu azarlayan dükkan sahibinin dükkanının kapısından gelen gıcırdama sesiydi. Dükkan sahibi her ne kadar yaşlı ve kaba biri gibi olsa da aslında iyi kalpli bir adamdı. Elinde bir tepsi ile Melna'nın yanına geldi.
"Hey, küçük kız! Bunu al ve karnını doyur."
"Huh? Teşekkür ederim bayım."
Tepside bir parça ekmek ve biraz da çorba vardı. Melna kendini aç hissediyordu. Yaşlı dükkan sahibinin verdikleriyle karnını doyurdu. Ardından tepsiyi geri götürmek için yaşlı adamın dükkanına girdi. Bu bir fırındı. İçeride çeşit çeşit ekmekler vardı ve enfes kokuyorlardı. Melna'yı gören yaşlı adam Melna'nın yanına geldi.
"Küçük kız, burada ne arıyorsun?"
Yaşlı fırıncı Melna'nın elindeki tepsiye baktı ve durumu anladı.
"Oh, demek tepsiyi getirmiştin. Tezgahın arkasındaki mutfağa götür."
"Tamam, bayım."
Melna tepsiyi yaşlı fırıncının dediği yere koydu. Mutfaktan çıkarken yaşlı fırıncıyla karşılaştı ve ona bir soru yöneltti.
"Bayım, rica etsem bana buranın neresi olduğunu söyleyebilir misiniz?
"Nee?! Buranın neresi olduğunu bilmiyor musun? Herneyse. Küçük kız, burası başkentteki Bralon Meydanı."
"Teşekkür ederim bayım."
Melna dükkandan çıkarken yaşlı adamın söylediği Bralon Meydanı'nı düşünüyordu. Öyle bir yeri daha önce hiç duymamıştı. Yine tam düşüncelere dalmışken bir havlama sesi geldi. Bu ses
meydandaki fıskiyenin yanında bulunan
ve kendisine doğru havlayarak koşan bir
köpeğin sesiydi. Sesi çok vahşice
çıkıyordu. Melna düşüncelerini bir kenara
attı ve onu kovalayan köpekten kaçmaya
başladı. Zaten oldukça yorgun
hissediyordu. Üstüne birde bir köpek onu
kovalamaya başlamıştı. Melna tüm gücüyle kaçıyordu.
"Ne?! Köpek mii?! Ne yapacağım?!
İmdaaaaaaatt, imdaaaattt!!! "
Tüm gücüyle koşarken bir anda birşeye
çarptı. Neye çarptığını bilmiyordu.
Kafasını kaldırdı ve karşılaştığı kişiyi
süzmeye başladı. Üzerinde asker
üniformasına benzer bir üniforma vardı.
Bu kişi büyük ihtimalle bir askerdi.
Arkasındaki kişilerin duruşlarına bakınca
bu kişinin bu asker grubunun lideri
olduğu anlaşılıyordu.
"Üzgünüm bayım, lütfen yardım edin!
Peşimde beni kovalayan bir köpek var."
"Tabii ki küçük hanım. Korkmayın ve
arkama geçin."
Rahatlamıştı. Hızlıca askerlerin
arkasına geçti ve saklandı. Grubun lideri
anlamadığı bir dilde birşeyler fısıldadı ve aniden elini kaldırıp hızlıca indirdi. Ardından köpek bir anda donup kaldı ve
kaçmaya başladı. Ne olduğunu
anlayamamıştı veya o askerin ne
dediğini ya da neden aniden elini kaldırıp indirdiğini. Belki de askerin konuştuğu dil
oranın yerel dillerinden biriydi. Fakat ne
fısıldamış olabilirdi ki o vahşi köpek bir
anda donup kalarak kaçabilirdi? Melna
bunu fazla önemsemedi ve askere
teşekkür etti.
"Teşekkür ederim bayım."
"Rica ederim küçük hanım."
"O halde izninizle ben gideyim."
Tam oradan uzaklaşacaktı ki, arkadaki askerlerden biri liderin kulağına birşeyler fısıldadı. Ne fısıldadığını bilmiyordu fakat kendisini ilgilendirdiğinide pek sanmıyordu. Ardından ona durmasını söyleyen askerin sesini duydu.
"Küçük hanım, bekleyin!"
O asker ona niçin seslenmişti. Acaba
arkadaki asker onun hakkında birşeyler
fısıldamış olabilir miydi? Bunun
olabileceğini sanmıyordu. Sonuçta
uykusundayken ne yapmış olabilirdi ki.
Belki de yalnızca ona birşey sormak için
durdurmuşta olabilirlerdi. Belki de
kaybolduğu için ailesi ihbarda
bulunmuştu ve bu askerlerde onu
arıyordu. Birçok ihtimal vardı ve bu
ihtimalleri sonlandırmanın tek yolu da o
askerlerden birşeyler öğrenebilmesiydi.
Asker tekrar seslendi:
"Kralın adına durmanızı emrediyorum
bayan Fresta Rodalenne!"
Devam edecek...
~Okuduğunuz için teşekkürler ~

Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkür olarak yorum yapmayı unutmayın. Yazarlar yorumlardan destek alıyor